Mutlak Kül

Mutlak Kül

Yazan Mehmet Efe AYAZ(10 F)

ALEV -ATEŞ -YANGIN

04.01.2024 45


 

 

 

O idealist, sıkı çalışan, davasınınyolundansapmayanbir askerdi. Hayattahiçbir amacı kalmamış ve tek amacı cepheden cepheye koşup âşık olduğu vatanını

 

kurtarmakvebuuğurdadünyayavedaetmek, “külolmak”olanduygusuzbir

 

subay...Yıllarınıcephedeeskitsebileölümle karşılaşmagayesini başaramadı, dipdiri ayaktaydı, bu onun için ne kadar berbat bir hal olsa da!..

 

 

 

Savaşın bitmesiyle birlik toparlandıvekışlayaçekilmek üzereyolakoyuldu. “Kül olma” gayesini gerçekleştiremese de vatanının ayakta olmasına seviniyor olsa

 

gerek... Yavaş yavaş tipi başlayacak gibiydi… Üstünde oldukları engebeli, karlı KafkasDağları'ndan eskimiş, savaşta yıpranmışmotorizevemekanizearaçlarla ağır ağır anavatana dönüyorlardı, O aracın camından ufku, birazdan batacak

 

olan güneşi ve hemen karşısında yarısı donmuş, akış sesi bile berraklığının kanıtı olan nehri vehemen üzerindeki taş köprüyüvehemen ötesindeki terk edilmiş, düşmanların yakıp yıktığı kasabayı seyreder. Bir sonraki ölümcül macerasınıhayalederkenaracınfarındabir insansilueti belirdi. Bubir askerdi muhakkak. Yaklaştıkça iyice belirginleşen bu görüntü koşarak horuldayan araca yaklaşan bir emir eriydi:

 

 

 

-HüseyinYüzbaşım!BerkAlbay siziçağırıyor.

 

 

 

Yüzbaşıhızlıca doğrulup araçtan indi, kendineveüniformasına çekidüzen verdi. Saçını düzeltip beresini taktı, paltosunun düğmelerini ilikledive hızlıca emir eriyle birlikte hareket bölüğünün hemen arkasında bulunan Albay'ın aracına

 

doğruhızlıca yürümeyebaşladı. Aradapek mesafe yoktuiyiki… Bu dondurucu soğukta ve tipi başlamasına ramak kalmışken kimse akıntıya karşı yüzmek istemez!

 

 

 

Beşveyaaltıdakikasonraaracaulaşmışlardı,tipideyavaşyavaşbaşlamış

 

gibiydi.Araçların önündekihareketbirliğiartıkzarzoryürüyordu,hattatipi

 

birazdahahiddetlenirsesavrulabilirlerdi...Albay “duremri”vererektüm

 

birliği durdurdu.  "Bufırtınada kurdu kuşu bırak, RusAyısı bileönünü göremez!" dedi ve bulundukları yere kamp kurma emri verdi. Görünüşe göre fırtına dinip sabah olana kadar orada kalacaklardı. Herkes üzerine düşen göreve koştu.

 

Çadırlar, sobalar, yemekhane, telsiz... İlk Albay'ın karargâhıolan çadır kuruldu.

 

 

 

 Albay'ın ne istediğinimerak eden Yüzbaşı, kamp hareketine yardım

 

ediyorkenkarargâhınkurulmasıylahemenAlbaylabirlikteiçerigeçtilerve

 

konuşmaya başladılar:

 

 

 

-Hüseyin Yüzbaşım,birliğinyiyecek stokuaşırıazaldı,enyakınşehir kilometrelerce uzakta. Uzun lafın kısası ya yemek bulacağız ya da açlıktan kırılacağız…

 

-Yapabileceğimiznevarkiefendim?Belkidestekistersek...

 

 

 

Albay sözünü kesti ve devam etti:

 

 

 

-Gerek yok. Daha basit bir yöntemi var. Çevrede terk edilmiş yerleşim yerleri var, tamamenıssız olduğu apaçık ortada. Bir mangaaskerlebirlikteköyeintikal edin ve rapor çıkarın, eğer elimize işe yarar bir şey geçerse sabaha köydeyiz...

 

-Emredersinizkomutanım!

 

 

 

Her zaman ince eleyip sık dokuyan Yüzbaşı yolubiliyordu. Dalıpöylesinebaktığıbir yer olsa da Yüzbaşı gördüğü bir şeyi hafızasından öyle pek kolay silemezdi. Albay'dan koordinatlarıbileistememişti...İkiçavuşveonlarla birliktesekiz er seçerek onkişilik bir mangaoluşturduve yola çıktı.Geceninkör karanlığındaellerindeki fenerlerlehızlı amadikkatliyürüyorlardı. Nebir hayvan sesi, nede bir yaşam belirtisi vardı... Aşina oldukları yola bu sefer yayan koyuldular. Belkion,belkionbeşdakikalık olsadabitmez tükenmez, tümgünü alacakmış gibi hissettiren o geri dönüş bitti ve nehrin üstüne kurulmuş o köprüye tekrar geldiler.

 

 

 

Yüzbaşıköprünün eski,yosunlu görünümüvesüreklisuyamaruzkalan

 

bölümündeki çatlakları gördükten sonra pek emin olmasa da yavaş yavaş üzerindengeçti. Sağlamlığındanemin olduktansonradamanganıngerikalanını yanına çağırdı ve aynen devam ettiler... Uzak görünen köy aslında pek uzak sayılmazmış, köprüye varmalarından daha kısa sürede hızlıca köyün girişini buldular...

 

 

 

Geceninkörkaranlığının da etkisiyleköyüpeköyleharapolmuşa

 

Benzetemediler. Amaıssızvekorkunçtu,orasıkesin!Ay ışığınınvurduğuevlerin siluetleridışında pek bir şey fark edilmiyordu. Karanlığa alışan gözleri biraz daha dikkatli bakınca büyükçe bir bina gördüler. Ve ona doğru hareket ettiler, içeriyegirdiler. Lambayıdenediler, inanmasıgüç olsa da elektrik vardı... Ve talih onlara güldü. İnanılır gibi değil ama girdikleri bir tahıl ambarıydı. Arpa, bulgur, kurutulmuş meyveler, nohut... Kurutulmuş et bile buldular!..

 

Gördüklerinin tamamını not edinip diğer binalara gireceklerdi ki fırtınanın artık dayanılmaz olduğunu kabullenip orada sabahlamayakarar kıldılar. Fırtınao kadar güçlüydü ki yıkılmaz gibi görünen koskoca ambarı hacıyatmaz gibi bir ileri bir geri sallıyordu...

 

 

 

Albay'a, telsizden, iyi olduklarını ama geceyi orada geçirmeleri gerektiğini rapor ettiler.  

 

 

 

Yüzbaşısaatinebaktı, saat 3.46 idi. Dahaşafağınsökmesineikisaatvar...Yüzbaşınöbetikendisinin tutacağını vemanga efradına uyumalarıgerektiğinisöyledi, manga daöyleyaptıve dinlenmeye çekildi... Yüzbaşı bir saatini sadece yarısı kırık, yuvarlak pencereden fırtınayı seyrederek ve çevreyi kollayarak geçirdi... Fırtına yerdeki bütün yaprakları savururken “Benim küllerim de böyle savrulacak mı?” diye düşündü…

 

 

 

 

 

Bir saat kadar sonra fırtına yerini yumuşak kar yağışına bıraktı, tipinin duvar kenarlarına savurduğu kar bir metreyi bulmuştu. Havaşuangezmeyemüsaitti, Hüseyin silah arkadaşlarını uyandırmak istemedi, tüfeğini aldı ve ses çıkarmadan kendini dışarı attı.

 

 

 

Ambarın etrafındakibirkaç evegirdiveufak tefek malzemeler buldu. Çantasına atıp devam etti. Evler tamamen boşaltılmış gibiydi; yüzbaşı saatine baktı,

 

şafağınsökmesineyarımsaatvardı.Birazdahahızlıhareketedipkeşfini

 

hızlandırmalıydı. Köyün ilerilerinedoğru küçük, yeni vekırmızı bir ev gördü. Evin önünde bolca yakacak odun vardı, yanında da soba külleri… Yananın geriye bıraktığıydı kül!..

 

 

 

Hüseyin yaklaştığında küllerin eski olmadığını fark etti, bu evde yaşayan biri olmalıydı, demek ki bitik sandıkları köy ne korkunçtu ne de ıssız...

 

 

 

Yüzbaşıküçükevdetüfeğinedavranmanıntehlikeliolduğunubildiğiiçinses

 

çıkartmadan tüfeğiniveüzerindekiağırlıklarıyereattıvetabancasına davrandı. Evin kapısının merdivenlerini yavaşça çıktı ve kapıyı açmayı denedi. Kapı kilitli

 

değildivebüyükbirgıcırdamaylabirlikteaçıldı.Yüzbaşıbusesiduyanbirinin

 

onatavır alacağınıbildiği içinhemen içeriyitabancasınıdoğrultarakkontroletti.  İçerisi sımsıcaktı, soba yeni sönmüş gibiydi. Dün fırtınadan dolayı soba dumanlarınıgörememişolsalar gerek. Kapıyıses çıkarmadan kapamayaçalıştı veyavaşça ev içindeilerledi. Hemen karşısına mutfak çıktı, elbette pek bir şey yoktu. Yüzbaşı'nın dikkatini tezgâhın üzerindeki cam kavanozun içindeki akide şekeri çekti. Yüzbaşı elini kavanoza atıp bir tane şekeri ağzına attı. En son ne zaman tatlı bir şey yediğini bile hatırlamıyordu. Savaş sadece cepheyi yakmıyordu, ülkenin tamamı “ateşten bir gömlek” giymiş gibiydi…

 

 

 

Hemen ardından yavaş ve dikkatli biçimde oturma odasına geçti. Soba sönmüş ama sıcaklığını koruyordu, insan eliyle söndürüldüğü de belliydi ama Yüzbaşı halen bir insan yüzü görmemenin hayalkırıklığıiçindeydi. Sobanın üzerindemısır pişirilmişti, hemen yanında bir yer yatağı vardı, toplu ve düzenli…

 

Odanın hemen ortasında duran radyoda bir türkü çalıyordu, yüzbaşı o sıcak eve girdikten sonra vazifesini tamamen unutup eve odaklanmıştı. Sessizliğe gömülüevienküçük detayınakadar süzerkenbir yandan da bu güzel türküyü dinliyordu, en son ne zaman çalgı sesi duyduğunu hatırlamıyordu...

 

 

 

Yüzbaşı birden daldığı masaldanuyandıveşafağın söktüğünü gördü. Biraz tedirgin oldu ve saatine baktı, saat 6.24… Manga yorgundu, hala uyuyor

 

olmalılardı. Hüseyin  yine mutfağa yöneldi. Çocukluğundan kalan o lezzeti tekrar yaşamak için akideşekerialıpcebine attı.

 

 

 

Hızlıcavesessizce evdençıkarken tabancasınıgene eline aldı. Bu kadar canlıbir evdeinsan bulamaması yeterincetedirgin etmiştionu. Merdivenlerdeninerken dışardan gelen sesle irkildi.  Bir şeyler düştüğünü düşündüren bu sesYüzbaşı’nın tabancasını daha sıkı kavramasına neden oldu. Her ne kadar ölümonun ana gayesi olsa da, “kül olmak” ideali yüreğini tutuştursa da vazifesigayesinden öncegeliyordu. Aldığıaskeri eğitimin hakkını vermeli, önceona verilen vazifeyi bitirmeli, gayesini sonra gerçekleştirmeliydi.

 

Karşısında silahlı bir düşman umarken korkmuş, zayıf düşmüş, genç bir kız buldu. Kız yüzbaşıyı gördükten sonra korkup elindeki yakacak odunları düşürmüş, düşürdüğü odunlar ayağınagelincedeyereyığılmıştı. Taktığıbere

 

düşmüşve sabah yelinin etkisiyleuçmuştu.Kahverengi,sarıarasıbirrenktekikütsaçları karakarışmıştı. Fal taşı gibi açılan gözlerimasmaviydi, tüm bu güzelliğiyle karauyum sağlıyordu. Yüzü soğuktan bembeyazdı. Yanakları ve küçük burnu hafif hafif kızarmış gibiydi. Örgü eldiven ve atkı takıyordu, kendisi örmüş olmalı diye düşündü Hüseyin. Elleriyle yerden destek almaya çalışıyordu, bacaklarını da

 

toplamıştı.Fakatgençkızaynızamandakorkudankıpırdamamayaçalışıyordu.

 

 

 

 

 

Yüzbaşımesleği gereğikızın kendisinden korktuğunu, kaçmayaçalıştığınıgayet iyi anlamıştı. Kızın silahsız ve tek başına olduğu da belliydi. Evdeki radyodan

 

gelen türküden veakideşekerindenonun Türk olduğunu anlamıştı. Yavaşçasilahını indirdi, kılıfına koydu. Geri adım attı. Sadece silahı değildi kendinden uzaklaştırdığı. Yıllarca ruhunu koruyan zırhı da çıkarmıştı Hüseyin… Beresini çıkartıp kendini tanıttı.

 

 

 

//DEVAMEDECEK.//04-01-202404-01-2024

 

 

 

İLETİŞİM

Adres:
MODERNEVLER MAH. 299. SK. LİSE SİTESİ HATAY ISKENDERUN CUMHURIYET ANADOLU LISESI BLOK NO: 2 İSKENDERUN / HATAY


Telefon
(326) 615 4755


e-Posta Göndermek İçin Tıklayın