Ece Konur
9 C
Belki de hayatımda geçirdiğim en korkunç geceydi. Gecenin bi yarısı orta yaşlı diyebileceğim bir adam sırtından bıçaklanarak yatağıma düşmüştü. Lakin polis olmam kimsenin benden şüphelenmeyeceği anlamına gelmiyordu.
Olaydan 2-3 dakika sonra anca kendime gelebilmiştim. Ceset ve kan görmeye alışık olmam işime yaramıştı. İlk iş adamın nabzına baktım. Atmıyordu. Bıçaklayan her kimse en az bir doktor kadar bilgiye sahip olsa gerek maktulün en hızlı ve en az derecede acı çekerek ölmesini sağalacak şekilde bıçaklamıştı.
O anda ilk aklıma gelen Ahmet başkomiserim oldu. Telefonu kapattıktan beş dakika sonra odamdaydı Ahmet başkomiser.
- Sen iyi misin Esra?
- Ben sadece uyuyordum başkomiserim. Adam birden yatağıma düştü.
- Sakin ol kızım. Ben sana güveniyorum. Ama şimdi olay yeri inceleme gelecek. Biliyorsun başlarında ki sana gıcık. Böyle tedirgin görünürsen senden şüphelenecekler. Hazır onlar gelmeden al bir yudum su iç sonrada ne olduğunu anlat.
- Ben normal bir şekilde uyuyordum başkomiserim. Ama ufak tefek sesler duyup hafifçe aralamıştım gözlerimi. Adam düşmeden önce de bir nefes sesi duydum. Sonrası malum.
- Geçenlerde Kerem ile sohbet ederken duymuştum sizi. Evime hırsız falan girer diye her odasına kamera taktırdım demiştin. O kamera senin masum olduğunu kanıtlayacak bir delil sayılabilir. Sahi maktul kim baktın mı?
- Hayır başkomiserim bakamadım olayın şokundan.
Maktul sırt üstü düşmüştü yatağa. Yüzü de çok seçilmiyordu. Ahmet başkomiser hafifçe maktulün çenesinden tutup kafasını çevirdiğinde ikimizde büyük bir dehşete düşmüştük. Maktul biricik iş arkadaşımız ve her şeyden çok sevdiğim adamın yani Kerem’in babasıydı.
- Kerem’in babası… Başkomiserim… Ben ne diyeceğim şimdi Kerem’e? Gecenin bir yarısı baban ben uyurken evimin yatak odasına girmiş ama onun arkasından da birisi girmiş eve ve tam da baban yatağın önündeyken ondan sonra giren kişi onu sırtından bıçaklamış mı diyeceğim?
- Yapacak bir şey yok Esra, söyleyeceğiz bir şekilde.
Ahmet başkomiserim telefonuna sarılmış Kerem’e ulaşmaya çalışıyordu. Büyümüş göz bebeklerimdeki dehşetle maktule bakarken şu durumda sinirimi bozabilecek tek kişi kapıyı çaldı. Tabii ki de gelenler olay yeri inceleme ekibiydi.
- Geçmiş olsun Esra komiserim. Umarım iyisinizdir.
- İyiyim teşekkürler.
- Vallahi ne yalan söyleyeyim Esra komiserim, bir gün yatak odanıza gireceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.
- Eren! Laflarına dikkat et istersen.
- Size de merhaba Ahmet başkomiserim. Keşke önce selam verseydiniz.
- Gevezeliğin sırası değil şimdi! İşinize bakın siz.
Eren yüzü düşmüş bir şekilde arkasına döndüğünde kapı ısrarla çalmaya başladı. O anda Ahmet başkomiserimle göz göze gelmiştik. Kapıyı çalışlarından belliydi Kerem’in geldiği. Üstümde bir ton ağırlık varmış gibi zar zor yürüdüm kapıya.
- Esra… İyi misin?
“İyi misin?” diye sorduğuna göre haberi yoktu maktulün babası olduğundan. O çıkmaz durumdan Ahmet başkomiserim çaresizlik tınısındaki sesiyle kurtardı beni.
- Hoş geldin Kerem. Girsene içeri.
- Esra, konuşmadığına göre tahmin ettiğimden de kötü bir şey oldu.
Tam odanın kapısından girerken söylemişti bunları. Lafı biter bitmezde azında bakla ıslanmayan Eren girdi araya.
- Başınız sağ olsun komiserim
Ahmet- Şu ağzını bir tutamadın be Eren!
Tam da o sırada gördü Kerem babasını. İçim acımıştı. İki dudağının arasındaydı gözlerim. Her an beni suçlayacak bir cümle ya da sitem yüklü sözcükler dökülecek diye bekliyordum. O ise sakince maktulün karşısına geçip onu izlemeye başladı. Belki ağlıyordur diye düşünüp omzuna dokundum. Hızla geri çekilince yüzüme kokmaya başlayan cesedin ağır kokusu çarptı. Yeni doğan güneş odamın büyük camından içeri girmeye başlamıştı. Ona da kokusu gelmiş olsa gerek Ahmet başkomiser şöyle dedi;
- Arkadaşlar işiniz bittiyse çıkarın artık cesedi. Kokmaya başladı.
- Emredersiniz başkomiserim.
Tek bir kelime bile çıkmamıştı Kerem’in ağzından. Bu durum beni oldukça geriyordu. Beni bu derin ve korku dolu durumdan yine Ahmet başkomiserim kurtardı.
- Başın sağ osun Kerem. İyi misin? Maktulü gördüğünden beri tek kelime etmedin.
- Teşekkürler başkomiserim. Ben iyiyim. Asıl sen iyi misin Esra? Çok korkmuş görünüyorsun canım.
- Ben iyiyim sen merak etme.
- Kerem ikinizde kötü bir gece geçirdiniz. Esra çok kortu senin de cenazen var zaten. Ben burayı hallederim. Siz gidin biraz kafanızı dağıtın.
- Ama cenaze…
- Öncesinde otopsi yapılacak zaten en erken yarın teslim ederler sana cenazeyi. O yüzden hadi gidin biraz hava alın.
- Emredersiniz başkomiserim.
Ayaklarım titreye titreye aşağıya indim. Kerem’in büyük ısrarları üzerine yanıma temiz kıyafetler de almıştım. Banyo yapmam gerektiğini, beni rahatlatacağını söylüyordu. Ben de onu kırmamak adına kabul etmiştim teklifini.
Arabaya bindiğimizde artık olayın nasıl olduğunu soracak diye geçirdim içimden. Ama sormadı. Daha fazla dayanamayıp ben açtım konuyu.
- Kerem… biliyorum şu an baş şüpheli benim ama yemin ederim ki ben bir şey yapmadım. Sadece uyuyordum. Ba…
- Nasıl seni suçladığımı düşünürsün! Bu hayatta en çok sana güvenirim ben. Biliyorsun rahmetliyi de hiç sevmezdim. Ayda yılda bir görüşürdük. Açıkçası hiç de üzülmedim öldürüldüğüne. Asıl benim kafamı kurcalayan nokta senin evinde ne işi vardı, nasıl girdi eve, onu bıçaklayan nerden biliyordu sana bir şey yapacağını da onu bıçakladı…
- Ne demek bana ne yapacağını nereden biliyor? Sahi babanın ne işi vardı gecenin bir yarısı benim evimde? Pardon. Böyle söylememeliydim.
- Benim için önemli olan sensin. Allah bilir ne işi vardı evde. Ama kim işlediyse bu cinayeti ellerine sağlık. Tam vaktinde sana zarar vermeden öldürmüş o ahlaksızı.
- Baban hakkında böyle konuşman doğru değil Kerem. Özelliklede ölünün arkasından.
- O benim için çoktan ölmüştü zaten. Annemi öldürdüğünden beri…
Konuyu kapatmıştı. Belki evine vardığımız için belki de babasından konuşmak onu daha çok yaraladığından. Asıl kafamı karıştıran olayın nasıl olduğunu daha anlatmamışken her şeyi hatta benim bilmediğim şeyleri bile bilmesiydi. Ahmet başkomiserim söylemişti gerçi Kerem’e de yüzeysel anlattım olanları diye. Belki de daha fazla korkmayayım diye bana bahsetmemişti bu fikrinden. Çünkü Ahmet başkomiserim dahil hepimiz bilirdik rahmetlinin her zaman bana bir garip baktığını. Öyle ki Kerem bile onu benimle tanıştırdığına pişman olmuş birde Ahmet başkomiserimden laf yemişti bu yüzden.
- Esra, hadi sen banyoya geç. Ben de o sırada kahvaltı hazırlayayım. Kurt gibi acıktım doğrusu.
- Kerem… iyi görünmek zorunda değilsin. Her ne kadar sevmesen de o senin baban.
- Uzun bir süredir ve artık resmen babam yok. O yüzden sen rahat ol. Ben hiç bu kadar iyi olmamıştım.
İçim hiç rahat değildi. Onu böyle görmek benin daha çok üzüyordu. Ama haklıymış. Banyo yapmak iyi geldi. Hazırladığı kahvaltı sofrası ise apayrı bir konu. Sanki hayatındaki en mutlu günü de bugüne özel bir kahvaltı yapmak istermiş gibi bir hali vardı. Daha fazla babasından bahsedersem yıllardır içinde taşıdığı sitem, kırgınlık ve üzüntü bir araya gelip patlayacak gibiydi.
Kerem’i emniyet binasının önündeki parkta bir gece yarısı bankta otururken görmüştüm ilk kez. O gece ilk mesaisini yapmıştı. Normalde aşırı çekingen olan ben nedense iki kahve alıp yanına gitmiştim.
- İyi geceler.
- İyi geceler Esra komiserim.
- Beni tanıyor musun?
- Yeni geldiğim için herkes bana sizden bahsedip duruyor. Bir de polis olmanın zorluklarından.
- Sanırım o yüzden buradasın.
- Sayılır.
- Ben ilk başladığımda da aynısını yapmışlardı. Sahi ekibimize yeni birisinin katılacağını söylemişti Ahmet başkomiserim. Demek o sensin.
- Evet. Tam da bu yüzden herkes bana sizden bahsediyor.
- Bu kadar çok üstünde durunca merak ettim. Ne diyorlar benim için?
- Valla Esra komiserim, çok güzel olduğunuzu ve benim yerimde olmak istediklerini söyleyip duruyorlar sadece. Açıkçası yalan da söylemiyorlarmış, en az dedikleri kadar güzelsiniz.
İltifat etmesi bile yeterli olmuştu o gece kalbimi ve sonsuz sevgimi kazanması için. Her konuda koşulsuz güvenirdi bana. Ama masumluğum kanıtlanana kadar bu güvenin biraz sarsıldığını hissettim. Neyse ki uzun sürmedi.
Ertesi gün sabah erkenden kalkıp emniyete gittik. Ahmet komiserim ise çoktan odasına çekilmiş evimdeki kamera kayıtlarını inceliyordu.
- Günaydın Ahmet başkomiserim.
- Günaydın çocuklar. Nasılsınız?
- Biz iyi olmaya çalışıyoruz da siz çok mutlu görünüyorsunuz başkomiserim.
- Pardon. Şu durumda böylesine mutlu olmam pek doğru değil. Ama her şeyin bir sebebi var demi Keremcim.
- Nasıl yani başkomiserim?
- Şöyle ki Esracım, kamera kayıtları incelendi ve masum olduğun ve bu cinayetle hiçbir alakan olmadığı ispatlandı.
Hepimiz rahat bir nefes aldık. Beni en çok rahatlatansa Kerem’in “Masum olduğunu biliyordum” diyen bakışlarıydı.
- Aslında benim kafamı karıştıran bir konu var başkomiserim. Kerem’in babasının gecenin o saatinde benim evimde ne işi vardı? Ya da onu bıçaklayan kişinin.
- Bıçaklayanı bilmem ama o pisliğin neden orada olduğu çok belli değil mi Esra?
- Bu konu da ne biliyorsun Kerem?
- Başkomiserim, biliyorsunuz o herif sapığın tekiydi. Belki… belki düzelmiştir diye düşünmüştüm. Ah benim salak kafam! Neden tanıştırdım ki sizi!
- Yani bana taciz etmek için mi gelmişti evime?
- Sanırım öyle Esra. Eren’in söylediklerine göre ki ben de kendi gözlerimle gördüm kapı zorlanmış. İçeri öyle girmiş olsa gerek.
- Peki ya bıçaklayan kişi başkomiserim. O nasıl girmiş?
- Hemen arkasından girmiş olmalı. Ama ona fark ettirmeden nasıl yapmış bilmiyorum.
- Aynen dediğin gibi olmuş Kerem. Kamera kayıtlarında da öyle görünüyor.
Ahmet başkomiserim kamera kayıtlarını izletince sanki olayı bir kez daha yaşamışım gibi ağlamaya başladım. Zar zor sakinleştikten sonra odama çekildim. Biraz yalnız kalıp düşünmeye ihtiyacım vardı.
Kerem’in anlattıklarına göre babasını seven kimse yokmuş. Annesi bile zorla evlendirilmiş onunla. O evlilikte sonu olmuş zaten. Kadıncağız kocasını başka bir kadınla yatakta yakalayınca aralarında büyük bir arbede yaşanmış. O arbede sırasında da bıçaklanarak kocasının cinayetine kurban gitmiş.
Bu davayla ben ve Ahmet başkomiserim ilgilenmiştik. Duygusal ve kan bağı bulunduğundan dolayı Kerem bu soruşturmaya dahil edilmemişti. Sanırım 3-4 yıl önce yaşanmıştı olay. Görgü tanıklarının hepsinin sorgusuna ben girmiştim. Babasının masum olduğunu savunan tek kişi aynı zamanda da tek arkadaşı olan Kâmil Beydi. Sanırım bu soruşturmada da Kâmil Beyin kapısını çalmamız gerekiyordu. Ve Ahmet başkomiserim de bana hak verecektir. Öyle de oldu zaten.
- Esra bildiğin gibi maktul Kerem’in babası olduğundan o bu soruşturmaya sadece babası hakkında bilgi vermek için dahil olacak. Ona bunu iletirsen sevinirim.
- Emredersiniz başkomiserim.
- Eğer işin yoksa gidip şu Kâmil denen adamı bir kez daha ziyaret edelim. Bakalım bu sefer neyini savunacak bu adamın.
- Sadece Kerem’in yanına uğramam gerekiyor başkomiserim. Sonra çıkabiliriz.
- Tamamdır.
Aslında soruşturmaya dahil edilmeyeceğini söylemeye gidiyordum ama hiç içimden gelmiyordu. Üzüleceğini biliyordum. Tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Sanki küfür etmişim gibi bakıyordu gözlerime.
Arabaya binmiştik nihayet. Yol boyu kimsenin ağzını bıçak açmadı. Ama Kerem yerinde duramıyordu. Çünkü bizimle gelmesi soruşturmaya az da olsa dahil olduğu anlamına geliyordu. Halbuki tek görevi bizi Kâmil’in evine götürmekti.
Adamın yaşı baya geçmiş olsa gerek ağır adımlarla yürüyordu. Kapıyı dördüncü çalışımızda açmasından belliydi.
- Buyurun, neden geldiniz?
- Kâmil Soylu siz misiniz?
- Kerem! Oğlum, aşk olsun daha adımı mı soruyorsun? Nasıl tanımazsın beni?
- Buraya sohbet etmeye gelmedim. Babamın cinayeti ile ilgili soruşturma başlatıldı ve onun tek arkadaşı siz olduğunuz için son zamanlardaki hal ve tavırları hakkında bilgi almaya geldik.
- Ne! Sinan öldürüldü mü? Ama neden?
- İsterseniz onu da içerde konuşalım.
İçerisi çok sofistike dizayn edilmişti. Hiç benlik bir yer değildi. Lakin dikkatimi çeken bir şey vardı. Salonun en geniş duvarı Kâmil ve Sinan beyin olduğu fotoğraflarla doldurulmuştu. Ahmet başkomiser hiç beklemeden konuya girdi.
- Kâmil Bey, Sinan Bey dün gece nedenini bilmediğimiz bir nedenle zorla girdiği Esra komiserin evinde işlenen cinayete kurban gitti. Lakin buradaki asıl mevzu bu cinayetin Sinan Bey tam da Esra komiserin yatağının önündeyken gerçekleşmesi.
- Siz neyi ima etmeye çalışıyorsunuz? Sinan öyle birisi değil! Lütfen arkadaşım hakkında doğru konuşun. Kerem baban hakkında neler diyorlar duymuyor musun?
- Gerçeğe edecek laf olmaz Kâmil Bey.
- Yeter! Lütfen çıkar mısınız evimden?
Kâmil Beyin evinden apar topar çıktıktan sonra merkeze gittik. Ne de olsa yapılacak çok iş ve araştırma vardı.
Olay olduğundan beri aklımı yiyip bitiren düşünce tekrar uyanmıştı. Daha fazla içimde tutamazdım. Kerem odasına geçtikten hemen sonra Ahmet başkomiserin yanına koştum.
- Başkomiserim, rica etsem şu kamera kayıtlarının tamamını izleyebilir miyim?
- Olmaz Esra. Hem sen ne yapacaksın tamamını izlemen gereken kısmını izledin zaten.
- Olay olduğundan beri aklımı kurcalayan bir şey var. Doğrumu öğrenmek istiyorum.
- Esra…
- Lütfen başkomiserim! Bu konu benim namusumla ilgili.
- Peki.
Eve girdiği andan uyandığım dakikaya kadar olan her şeyi gözümdeki yaşlarla izledim. Evet. Sinan Bey ölmeden önce son arzusunu gerçekleştirmiş, bana dilediğince dokunmuştu. Tam daha fazlasını yapmak üzereyken de sırtından bıçaklanarak öldürülmüştü. Video bitince sadece teşekkür edebildim ve hızlı ama korku dolu adımlarla sevgilimin odasının yolunu tuttum.
- Kerem…
- Esra! Ne bu hal! Gel otur şöyle. Ne oldu?
- Baban…
- Ne olmuş ona?
- Baban beni tecavüz etmiş…
O anda sadece sarılmakla yetindi Kerem. Ama içindeki hüzün, pişmanlık ve utancı hissedebiliyordum. Sanki bana onları yapan babası değil de kendisiymiş gibi…
- Esra… ben çok özür dilerim. Belki kendine çekidüzen vermiştir, artık yaşı geçti akıllanmıştır diye düşünmüştüm. Sizi hiç tanıştırmamalıydım.
Söylediklerine karşılık veremeden hışımla çıktım odasından. O an tek yapmak istediğim yatağıma uzanıp kitap okumaktı.
- Başkomiserim, ben 1-2 saatliğine evime gitsem olur mu? Zaten sonra mesai için geleceğim.
- Tabii Esra gidebilirsin. Mutlaka yemek ye tamam mı? Ve evden çıkınca da bana haber ver.
- Emredersiniz başkomiserim. Teşekkürler.
Eve girdiğimde sanki ceset hala ordaymış gibi ağır bir koku çarptı suratıma. Bütün pencereleri açıp banyoya geçtim. Yatak odamdaki ağır koku azda olsa azalmıştı. Ahmet başkomiser kanlı çarşafları incelenmesi için almıştı.
Yeni çarşaflar açıp yatağıma uzandım. Aklımda dönüp duran kamera görüntüleri uyumamı engelliyordu. O adam… nasıl oğlunun sevdiği kadının evine girip de o uyurken ona dokunabilir? Aklım almıyordu. Bu ve bunun gibi sorular aklımda dolanırken derin bir uykuya dalmışım.
Sanırım uyuduktan 1 saat sonra ısrarlı kapı çalışlarına uyandım. “Esra, Esra içerde misin?” diye kapının önünde bağıran kişi tabii ki de Kerem’di.
- Uyuyor muydun?
- Evet. Biraz kestirdim.
- Öyle birden çıkıp gidince merak ettim seni. Daha iyi misin?
- Sayılır. O psikolojiden çıkmaya çalışıyorum.
- Ben tekrar özür dilerim. Böyle olacağını bilseydim…
- Senin suçun değil Kerem. Suçlu cezasını ödedi zaten.
- Sonunda benim gibi düşünmeye başlaman güzel. Neyse, boş ver şimdi suçluyla suçsuzu. Söyle bakalım yemek yedin mi?
- Yok yemedim. Ama sanırım acıktım.
- Bak işte bu çok güzel bir haber. Hadi üstünü değiştir de seni bir yere götüreceğim.
Hiç sorgulamadan dediğini yaptım. “Seni bir yere götüreceğim” derken farklı bir yer bekliyordum. Oysa o tanıştığımız gece köfte ekmek yediğimiz otobüsün önüne götürdü beni. Hiç dikkat etmemiştim bugünün tarihine. Bugün Kerem ile sevgili olalı 5 yıl oldu.
- Vay be! Koskoca 5 yıl nasıl da hızlı geçti dimi?
- Aynen. Normalde kahve alıp hiç tanımadığım birisinin yanına gidip te sohbet etmek hiç benlik bir şey değildir. Ama iyi ki yapmışım. Hiç pişman olmadım.
- Pişman olmayacağın bir şey daha yapmak ister misin?
- Ne gibi?
- Esra, benimle evlenir misin?
Sadece şaşırmakla yetinmiştim o an. Daha dün babası bir cinayete kurban gitmiş olan adam şu an karşımda elinde bir yüzükle bana evlenme teklifi ediyor. Ama ne babası nede başkası umurumda oldu o an. Artık bizim sıramız gelmişti.
- Evet.
Öyle sımsıkı sarılmıştı ki bana. Bunu yapmayı uzun zamandır istediğini fakat ancak şimdi cesaret edebildiğini hissedebiliyordum. Tam Kerem ağzını açmış teklifini kabul etmemle duyduğu sevinçle ilgili bir şeyler söyleyecekken telefonum ısrarla çalmaya başladı.
- Alo, efendim başkomiserim. Emredersiniz, hemen geliyorum.
- Merkeze mi çağırıyor?
- Evet. Hemen gel dedi, sanırım önemli bir şey var.
Emniyet binasına varır varmaz hemen yanına koştum. Tabii Kerem de hemen arkamdaydı. Fakat Ahmet başkomiser, onun bu soruşturmaya dahil olmadığını sadece benimle konuşmak istediğini söyleyince yüzünden düşen bin parçayla odadan çıkmak zorunda kaldı.
- Esra, lütfen şimdi söyleyeceklerim seni korkutmasın ama Kerem’le ilgili önemli bir durum var.
- Ne oldu başkomiserim, bu kadar önemli ne yapmış olabilir Kerem?