Gökçe Oğul'un dilinden...
Diğer herkes gibi camdı o da. Ne kristal kadar kırılgan ne çelik kadar sağlamdı.Saydamdı aynı zamanda. Zamanla camı tozlanmış,leke tutmuş, şeffaflığı azalmıştı. Aldığı her darbede de çatlamıştı.
Çatlaklara sardığı bezler ve bantlar tutmaz olmuş, en ufak sarsıntıda cam kırıkları saçar olmuştu. Dayanamıyordu artık.
Kaldığı yoldan devam etmek istiyor ama engebeli yolda attığı her adım vücudunu sarsıyor,kırıkları döküyordu. Dökülen kırıklarınsa ayağına batması cabasıydı.
Batan her kırıkla gözleri doluyor,görüşü bulanıklaşıyordu. Bu yüzden de yolunun üstündeki en yakın kapıya ulaşmaya çalışıyor ama ulaştığı kapının açtığı her bir kapının sonsuz çokluğu ve bilinmezliği onun daha da ümitsizleşmesine, paniklemesine sebep oluyordu.
En büyük korkusuysa özlem duyduğu o yol için attığı geri adımların götürdüğü terk edilmiş sokakta kuma dönüşmekti.